Yazar 1916 yılında İstanbul'da doğmuştur... Gibi olağan cümlelerle başlar yazarlar hakkında yazılan metinler. Sonra eğitim-öğretim yaptığı kurumların isimleri gelir... Peride Celal'in okulumuz için ayrı bir özelliği vardır, çünkü kendileri vakti zamanında Sainte-Pulchérie Fransız Kız Okulu'nun öğrencilerinden birisi olmuştur. Bu sebeple ilgimizi ayrıca çekmiştir, doğrudur.
10 Haziran 1916'te İstanbul'da hayata gözlerini açan Peride Celal, geçen hafta 17 Haziran 2013 günü yine şehr-i İstanbul'da hayata gözlerini yummuştur.
Edebiyat dünyasına 1935 yılında Sedat Simavi’nin Yedigün Dergisi’nde yayımlanan “Ak Kız’ın Hikayesi” adlı öyküsüyle giriş yapmıştır yazar. Milliyet, Son Posta, Cumhuriyet, Tan gazetelerinde öyküleri, tefrika romanları, röportajları yayımlanmıştır. Yazı hayatının ilk 15 yılında “Sönen Alev” (1938), “Yaz Yağmuru” (1940), “Ana Kız” (1941), “Kızıl Vazo” (1941), “Ben Vurmadım” (1942), “Atmaca” (1944, “Aşkın Doğuşu” (1944), “Yıldız Tepe”nin (1945) de aralarında bulunduğu aşk ve serüven romanlarıyla tanınan yazar bu dönemde geçimini sağlamak için yazdığını söylediği bu romanları hiçbir zaman tam olarak benimsemez, edebi değerlerinin olmadığını düşünür.
Peride Celal daha sonra yazarlığında bir dönüşüm geçirir. Aşk ve serüven romanlarının yerini daha toplumsal ve gerçekçi bakış açısıyla yazdığı romanlar alır. “Evli Bir Kadının Günlüğünden” (1971), “Üç Yirmi Dört Saat” (1971), “Jaguar” (1978), “Kurtlar” (1991), “Mektup” (1994), “Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı” (1999), “Deli Aşk” (2002) isimli eserler bu dönüşümden sonra yazdığı kitaplar denince ilk akla gelenlerdir.
Usta yazar, “Üç Yirmi Dört Saat” adlı romanıyla 1977 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü, “Kurtlar” adlı romanıyla ise 1991 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır.
Selim İleri'ye verdiği röportajlardan birinde hiçbir zaman kendisiyle ve hayatla tam olarak barışamadığının altını çizen yazar, günümüz yazarlarının aksine, yazarın eserini yayımladıktan sonra ortalıklarda görünmemesi gerektiğine inanmaktaydı.
Türk Edebiyatının, göz önünde bulunmayı sevmeyen ve artık bu dünyadan uzaklarda olan bu usta yazarının eserleriyle tanışmak isterseniz, yazara ait iki roman okulumuz medyateğinde sizleri beklemektelerdir.
Üç Yirmidört Saat deyimi, tehlikeli ameliyatlarda hasta yakınına ilk söylenen sözlerden biri. Üç Yirmidört Saat sonra konuşuruz, der doktorlar. Peride Celal, bir yakını ameliyata alındığında, doktordan bu sözleri duyunca, İşte tam bir roman adı diye düşünmüştü. Üç Yirmidört Saat adlı bu roman için, çok sevilen birine yazılmış bir ağıttır da diyebiliriz. Roman, bir hasta yatağı çevresinde, Üç Yirmidört Saat süresince bir ana ile bir kızın hesaplaşmasını, iki kuşağın dramlarını yansıtıyor. Bu roman, 1977 yılında yayımlanmış, Peride Celal, bu romanıyla, Hürriyet Gazetesi Edebiyat Ödülünü şair Fazıl Hüsnü Dağlarca ile paylaşmıştı.
Peride Celal, bir dostuna yazdığı mektupta, Güz Şarkısı adlı romanı için şunları söylüyor:
"Güz Şarkısı, benim, Kurtlar'dan sonra en sevdiğim romanlarımdan biridir. 1960'lı yılları oldukça gerçekçi bir gözlemle bu romana aktardığımı sanıyorum. Bir uzun vapur yolculuğunda bir çifte rastlamıştım. Birbirlerine çok aşık oldukları belliydi. Ama nedense hep bir yerlere saklanıp kaybolmak ister gibiydiler. Yüzlerinde sonsuz bir hüzün vardı. Beni etkilediler. Peşlerinde dolandım durdum. Sonunda işte bu roman çıktı ortaya. Meksikalı bir yazar; ya da İspanyol, 'Ben bir casusum, insanların gizlerini araştırırım,' der bir konuşmasında. Kimi yazarlar için öyledir sanırım. Ben de kendimi, insanların gizlerini araştıran bir dedektife benzetmişimdir çoğu zaman. Güz Şarkısı'nda olduğu gibi."
2013 yılından çok önceki yıllarda bu okulun koridorlarında, dersliklerinde sizler gibi okulumuzun öğrencisi olmuş bir yazarı keşfetmek isteyenler için ...